KADER – Allah’ın Bilmesi midir, Belirlemesi midir?
Views: 1384
“Kader” arabesk şarkı sözlerinden kamyon arkası yazılara kadar hayatımızın her alanında karşımıza çıkmasına rağmen toplumda müşahede ettiğimiz kadarıyla yanlış ve eksik bilgilere sahip olunan konuların başında gelmektedir.
Kader, genellikle yaşanan bir musibet veya başarısızlık akabinde gündemimize gelmekte ve Arapça bir beyitte dile getirildiği gibi baş sorumlu olarak gösterilmektedir.
عَاجِزُ الرَّأْيِ مِضْيَاعٌ لِفُرْصَتِهِ
Görüşün zayıf olması fırsatın kaçmasına sebep olur.
حَتَّى إِذَا فَاتَ أَمْرٌ عَاتَبَ الْقَدَرَ
Tâ ki iş işten geçtikten sonra da kaderi suçlar.
İnsanların, kaderi yaşanan olumsuzlukların sebebi olarak görmeleri onların farkında olmadan cebriyye (kaderin zorlayıcı olması) inancına sahip olmalarının bir sonucudur. Buna göre Allah en başta gerçekleşecek olayları bir yerlere yazmış ve biz de zorunlu olarak bu senaryoda bizlere biçilen rolü oynamaktayız.
Hâlbuki kader ile ilgili ayet, hadis ve vakıaları toplu olarak değerlendirdiğimizde şu sonuçlara varmaktayız:
Bizimle ilgili olan olayları ikiye ayırabiliriz. Birincisi meydana gelmesinde bizlerin hiçbir etkisi olmayan olaylar. Bunlar ailemizin kimler olacağı, ırkımız, cinsiyetimiz, tarihin hangi döneminde yaşayacağımız gibi Allah’ın belirlediği hususlardır ve ahirette bizlere buralardan soru gelmeyecektir.
İkinci tür olaylar ise bizlerin cüzi irademiz ile tercihte bulunmak suretiyle yaptığımız işlerdir. Bunlar Allah’ın ezelde bildiği ama nasıl gerçekleşeceğini belirlemediği konulardır. Allah bilir ama biz O’nun bildiği için o işi yapmayız, aksine zaten biz öyle yapacak olduğumuz için Allah bilir. Burada esas belirleyici unsur bizlerin tercihleri olduğu için ahirette de bunlardan sorumlu oluruz.
Allah’ın her şeyi bilmesi ve takdir etmesi[1] yani kader, O’nun ilim sıfatının bir sonucu olmasının yanı sıra Kur’an’da insanların başlarına gelen musibetlere aşırı üzülmemeleri, iyi şeylere de aşırı sevinip şımarmamaları konusunda uyarmak için zikredilmektedir.[2]
Bizce kader inancının pratikte insan hayatına yansıyan en önemli yanı şudur: İslam’a göre insan Rabbi karşısında her daim acizliğinin farkında olmalı, her şeyin kaynağının Allah olduğunu bilmelidir. Aksi halde sahip olduğu değerlerin ve başarıların kaynağı olarak kendini gören[3] ve kendi kendini yeterli gören[4] insan yoldan çıkmaya meyillidir. Bu aşamada kişi halk tabiriyle “küçük dağları ben yarattım” düşüncesine sahip olmakta kibrin zirvelerinde dolaşmaktadır.
Bir musibet ve başarısızlık karşısında ise aşırı üzülen insan bununla sorumlu tuttuğu kişilere ve hatta kendisine karşı bir aşırı düşmanlık hissedebilmekte, psikolojik olarak ağır travmalar yaşamaktadır. İşte burada insanların akıl ve ruh sağlığını koruma açısından bütün yaşananların Yüce Yaratıcının bilgisi dahilinde olduğu hatırlatılarak bir savunma ve avunma sistemi devreye sokulmaktadır.
Kul bu aşamada Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın meşhur dizelerinde dile getirildiği gibi “Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler” anlayışıyla olumsuz olayları en az hasarla atlatır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu başarısızlıkta sorumlu olarak Allah’ı ve kaderi görmemektir.
[1] En’am, 59.
[2] Hadid, 22.
[3] Kasas, 78.
[4] Alak, 6-7.